9 Aralık 2010 Perşembe




ABAZALARAPİŞMANLIK YASASI




İnsanoğlu, ku kişinin her daim gözlerinin içine bakar ve karşısındakinden de aynı davranışı bekler. En verimli iletişim, gözbebeklerin karşılıklı dans ettiği durumlarda gerçekleşir. Diğer deyişle, konuşurken sizi takip eden gözler sevgiyi gösterir, her durumda sevgiyi göstermese de en azından saygıyı temsil eder. Fakat bu şekilde tertemiz iletişimler, bazı durumlarda mümkün olmuyor arkadaşlar. Soruyorum size, üniversite gibi bir “safari” ortamında hemcinslerinizle bu şekilde sohbet edebilmeniz mümkün mü?

ABAZALARA PİŞMANLIK YASASI

Geçenlerde hepsi erkek olan dört arkadaşımla kafeteryada oturuyor ve meyveli sodalarımızı yudumluyorduk. Sabah saatleri olduğundan vücutlar dinç ve beyinler tazeydi. Ben her zamanki gibi konuşurken hararetlenmiş ve heyecanla şu an anımsayamadığım bir konudan bahsediyordum. Toplum içinde yaşayan her insan evladı gibi, konuşurken karşımdaki arkadaşlarımın gözlerimin içine bakmalarını, arada sırada yüzlerindeki 80 kastan birkaçını kullanarak mimik yapmalarını, bazen de “hadi ya, çok enteresan kanka” tarzında geri dönüşlerle beni konuşmaya daha çok teşvik etmelerini bekliyordum. Fakat konuşmaya başladıktan bir süre sonra sustum, adeta dilim kilitlendi, gözlerim alevlendi. Çünkü fark ettim ki, masadaki herkesin gözleri benim dışımdaki bir alana kaymıştı. Ardından da fark ettim ki, tam arkamdan geçmekte olan, arkadaşlarımın tabirleriyle “taş gibi bir hatun” masadaki tüm dikkati dağıtmıştı. Evet, anlattığım hikâye reyting almamış diziler gibi aniden sonlanmıştı. Fakat ben dirençli bir yönetmendim. Otoritem sarsılmasın diye düşünerek hikâyemi tamamlamaya çalışıyordum, ancak mümkün olmuyordu. Ben “eee nerede kalmıştım?” dedikçe, arkadaşlarım “beyler, bu kızı ben parçalarım valla” gibi, şu an yazarken bile parmaklarıma kramplar girmesine yol açan yorumlar yapıyorlardı. Sustum, sadece sustum.

Bıktım arkadaşlar. İki çift diyalog kurmaya çalıştığım adamların gözleriyle etrafı arşınlamalarından bıktım. Anlattığım hikayelerin en can alıcı noktasında, yanımızdan geçen bir kızın tüm ilgiyi benden çalmasından bıktım. Abaza arkadaşlardan, “hayali cinsellik” temalı fantezi dünyalarını dinlemekten, yaşam kaynağımızın kızlar olduğuna her gün bir kez daha şahit olmaktan yoruldum, daraldım, usandım.

Abazalığın -diğer hastalıklar gibi- bir takım seviyeleri vardır arkadaşlar. Bundan önceki paragrafta anlattığım vaka henüz hastalığın ilk seviyesinin örneğidir ve korkulacak fazla bir durum yoktur. Bu seviyedeki abazalar; üniversite, çarşı, kafeterya gibi kız popülasyonunun yoğun olduğu yerlerde bilinçsizleşirler ve gözleriyle ufak taşkınlıklarda bulunurlar. Bu tür durumlarda onlarla sohbet etmek imkânsızdır. Kendi hallerine bırakıp, Allah’a havale etmek en makbul olanıdır.

Üzülerek söylüyorum ki, hastalığın sonraki evreleri öncekiler kadar masumane değildir. Sadece Türk erkeklerine mahsus olan bu hastalığın sonraki aşamaları, “tek hayat gayesi cinsel ilişkiye girmek olan” tipleri doğurur. Bu duruma halk arasında “abazalığın son noktası” da denebilir.

Türkiye’de her geçen gün sigara içen insan sayısı azalıyor. Türkiye’de ve sınır bölgelerinde -babacan başbakanımız affettiği için- her geçen gün terörist sayısı da azalıyor! Memlekette cep telefonu olmayan insan sayısı artık yok denecek kadar az! Kısacası birçoğu tartışmalı da olsa, ülkedeki kusurlar bir şekilde örtülmeye çalışılıyor. Fakat toplumumuzun bir kusuru var ki, sormayın gitsin. Gençlerimiz, özellikle erkek olanlarımız, abazalık denen hastalığın pençesinde, ölümle-cinsel yaşam arasında gidip geliyorlar!

Buradan Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum. Lütfen gençlerin abazalık sorunlarına bir çare bul, lütfen. Aslında sana kızamıyorum, çünkü sen elinden ve beyninden geleni yaptın! Üniversiteye türban sokmaya çalıştın, laikliği kaldırıp şeriat sistemini getirmek istedin. “Kızlar örtünsün, edepli otursun, erkekler de bıyık bıraksın, usluca oturup Samanyolu izlesinler” istedin. Dile getirmesen de, toplumun cinsel dürtülerini devamlı bastırmaya çabaladın. Ancak şunu bir türlü anlayamadın ki, “abazalık” diye adlandırdığımız sapkınlık zaten cinsel dürtülerin sürekli bastırılmasından kaynaklanıyor! İran gibi, Malezya gibi ülkelerde gerçekleşen tecavüzler, batı ülkelerinde gerçekleşenlerden onlarca kat daha fazla! Bunu bir türlü farkına varamadın. Her şeye çözüm buldun, fakat bu yanlış politikan yüzünden abazalık hastalığına bir derman bulamadın.

Fakat üzülme sayın başbakanım. Bundan sonra da yapabileceğin bir şeyler var tabiî ki. Abazalara pişmanlık yasası çıkarabilirsin mesela. “Başı açık kız veya kadın” görünce şuurunu kaybeden, tacize-tecavüze yeltenen, adeta densizleşen, fiilen olmasa da kafasında fanteziler kurmaya başlayan her kim varsa yakalayalım, yargılayalım. Onlara “Abaza olduğunuz için pişman mısınız?” diye soralım. Eğer “hayır pişman falan değiliz, bizi önderimiz Nuri Alço çağırdı, biz de geldik” derlerse, hemen affedelim. Hatta üstü açık bir otobüsün üzerinde Türkiye turu yaptıralım. Ardından bu görüntüleri, küçük yaşta tecavüze uğramış genç kızlara, her yerde “hepsi senin mi anam!” tarzında cümlelere maruz kalan Türk kadınlarına izlettirelim. Herkes bu mutlu tabloyu doyasıya seyretsin, Türkiye’de abazalık sona ersin, barış gelsin, KARDEŞLİK gelsin!

Tecavüzcüye, tacizciye söyleyecek hiçbir şeyim yok. Zaten “ilahi adalet” denen bir sistem işlerken, bana söz söylemek düşmez. Ancak bu hastalığın henüz ilk seviyesinde olan, hala kurtarılabilecek durumda olan arkadaşlarıma bir çift lafım var.

Dostlarım, kardeşlerim, üniversitede sınıfımı-yurtta ise odamı paylaştığım insanlar! Lütfen kendinize geliniz. Benim konuştuğum esnada yanımızdan Naomi Campell bile geçse, gözlerimin içine bakınız. Sizi temin ederim ki, benim gözlerime dikkatli baktığınızda Naomi’nin kıçında gördüğünüzden daha derin şeyler göreceksiniz. Bir şey daha! Eğer yolda gördüğünüz bir “karşı cins” hakkında kafanızdan fanteziler geçiriyorsanız, bunu kendinize saklayınız. Benimle paylaşmak zorunda değilsiniz. Unutmadan söylemeliyim, kızlara bu denli büyük zaaflar besleyerek, onları da insanlıktan çıkaran sizlersiniz. Çünkü her şımarık kızın arkasında 50 tane zayıf karakterli erkek vardır. Bu cümleyi kafanızın küçük bir köşesine yazınız.

Bu arada her güzel kız gördüğünüzde “taş gibi” tarzında tabirler kullanmayı bırakınız. Ben bugüne kadar hiç çekici ve seksi bir taş görmedim. Yerdeki taşlara da cinsel duygular beslediğinizi düşündürmeyin bana!

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.



NOT: Abaza kelimesi Abazha’dan gelmektedir. Bu kelime, Türkiye’de sayıları binleri bulan bir insan topluluğunun etnik kökenine verilen isimdir. Diğer bir deyişle, Türkiye’de Lazlar, Çerkezler olduğu gibi Abazha’lar da yaşamaktadır. O yüzden abaza kelimesini kötü anlamında kullandığım için hepsinden özür dilerim. Ama bu hastalığa bu ismi de ben koymadım, lütfen bana kızmayın.
Kaynak : http://comatose.blogcu.com

2 yorum:

  1. bu abaza ya da abazan terimini ilk kez üniversiteye gittiğimde yurttaki oda arkadaşımdan duymuş katılarak gülmüştüm. seks felan hikaye, kıro işi. düşünün, en ilkel güdü sekstir, beynin en alt katmanlarında sekse istek,tatmin ve doyum gibi merkezler bulunur. tamamen basitlikten başkası değil.

    YanıtlaSil